30 Aralık 2018 Pazar

Kurdun Yalnızlığı Koyunların Kardeşliği

Yalnız Kurt annesine demiş ki;

"Ey annem, yılda iki defa doğurursun, her seferinde 6 yavru doğurursun. Koyun ise yılda bir kez doğurur ve bir yavru doğurur. Onları da biz yiyoruz, insanlar yiyor. Yine de onlar vadiyi doldurur ama benim yalnızlığımı gidecek bir kardeşim bile yok. Neden anneciğim?"

Annesi demiş:

"Ah ah evladım içimdeki o hasedi o kötülüğü bir bilsen ..."
😅😅😅

Kıssadan hisse:

"Hased ve kötülük fazla yaşamaz, kalıcı olansa iyiliktir."
Paylaş:

Tufan ve Tandırdan Su Fışkırmasının Öyküsü

Hak Teala Hz. Nuh Efendimize kafirlerin durumunu beyan etmiş ve bir su felaketi ile yok edileceklerini açıklamış. Ve kendisine "bir gemi inşa etmesini" emretmiş...

Tabi bu haberi herkes duymuş, müminler de kafirler de. Allah önceden "Emrimiz geldiğinde ve tandırdan su fışkırmaya başladığında gemiye her canlıdan bir çift bindiresin" diye emretmişti.

Kafirler şamata olsun diye gelip Hz. Nuh'a tufanın nasıl olacağını soruyor kafa buluyorlardı. Lakin müminler de merak ediyor ve sürekli sorular soruyor, emrin ne zaman geleceğini, tandırın ne zaman fışkıracağını onlar da çok merak ediyorlardı.

Bu yüzden Hz. Nuh Efendimiz müminlere "Bir daha Tandır'ın Fışkırmasından bahsettiğinizi duymayayım" diye çok kızmış.

Bir gün gerçekten tufan kopmuş ve tandırdan su fışkırmış. Gelinlerinden biri koşa koşa gelmiş.

- "Amca amca amca ..." (kayınpedere amca diye hitap ediyor) diye sayıklamaya başlamış ama devamını getirememiş...

- Ne oldu kızım ne oldu? Tandır fışkırmış gibi bu telaş ve panik de nedir? demiş...

- "O dediğiniz oldu" demiş.

😅😅😅
Paylaş:

23 Aralık 2018 Pazar

Ebubekir ve Ömer eleştiriliyorsa Ali neden eliştirilemez

 
İbni Teymiyye Bakıllani'nin Bizans imparatoru ile hikayesini nakleder:

"Müslümanlar bir mevzu için Ebubekir el-Bakıllanî'yi Kostantiniyye'deki (İstanbul) hıristiyan imparatorluğuna gönderdiklerinde hıristiyanlar onu çok iyi karşıladılar. Fakat imparatora secde etmiyeceğinden korktukları için eğilerek imparatorun huzuruna girsin diye onu küçük bir kapıdan içeriye aldılar. El-Bakıllânî bunu anladı ve zorla da olsa gerisin geriye imparatorun huzuruna çıktı.

İmparator müslümanlara hakaret olsun diye Ona: "Peygamberinizin hanımı hakkında ne deniliyor?" -bununla Hz. Aişe'ye yapılan iftira yani ifk hâdisesini kastediyor- sorusunu sordu.

Ebubekir el-Bakıllânî şu cevabı verdi: "Evet yalan ve iftira ile zina ettikleri iddia edilen iki kadın vardır, bunlar Hz. Meryem ve Hz. Aişe'dir. Hz. Meryem bekâr olduğu halde doğum yapmıştır. Hz. Aişe evli olduğu halde çocuk getirmemiştir." Bunun üzerine hıristiyan imparator şaşakaldı. Böylece Âişe'nin (ra) beraeti -suçsuzluğu- Meryem'in (ra) beraetinden daha açık ortaya konulmuş oldu."

***

İbni Teymiyye bu meseli, Şia'nın Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer için iddia edebileceği herşeyin Hz. Ali için de daha da fazla iddia edilebileceğine bir örnek olarak anlatır.
Paylaş:

18 Aralık 2018 Salı

Negev Çölü ve Nagual

Tevrat'ta sık sık vurgu yapılan Negev Çölü var. Ben onun İbranice'deki Genev (güney) kelimesi ile karıştırıldığını sanıyordum. Değilmiş.

Negev Çölü kurtuluş çölü demektir. İbranilerin sık sık gittikleri bu yer Negev Çölü idi. Kelime kurtuluş anlamındaki negev'den gelir. Arapça karşılığı necuv, fırkayı naciye'den hatırlayınız. Necat da aynı köktür.

Ayeti kerime'de "ve iz enceynakum min âli fir'avne, yesumunekum suel azabi" de görüldüğü gibi necca, inca kelimesi İbranilere yönelik sık sık kullanılmış, çünkü Allah onları pek çok kez kurtarmıştır.

***

Yine Carlos Castaneda'nın kitaplarında anlatılan Meksika şamanisti Don Juan'ın öğretilerinde Naguel kavramı ile karşılaşıyoruz ki bu da "Tanrının Kurtarışı" anlamına gelen tamamen Arami/İbrani bir terkiptir. Nagu-el, nagu-al. Nagu = kurtarma, el = Allah, tanrı.

Don Juan bir yerde şöyle diyordu: Avrupalılar Kızılderililere saldırdıklarında biz Naguel'e sığındık ve böyle hayatta kaldık.
Paylaş:

İran'da Safeviler neden sevilmez

"Şahlar Sufiler Türkmenler" kitabının yazarı Ahmet Küçükkalfa İran'da Safevilerin, Şia'ya onca hizmetlerine rağmen Türk oldukları için sevilmediklerini söylemişti

Şimdi Ali Şeriati'nin meşhur "Ali Şiası Safevi Şiası" kitabına başladım. Bu kitabını daha önce okumamıştım. Pers asıllı Sasanilerin kuruluş dönemlerinde ne kadar mükemmel, ne kadar özgürlükçü gelişimci ilerlemeci filan olduklarını anlatıyor. Güya sonradan biraz yozlaşmışmış... Buna rağmen Safeviler hakkında tek bir olumlu cümle kullanmıyor, onları yerin dibine batırıp batırıp çıkarmıyor.
İran kendi ülkesinin dışındaki ahmak şiileri kullansa da 7'den 70'e herkes Pers milliyetçisidir.

Halkıyla, devletiyle, aydınıyla, islamcısıyla, solcusuyla Türkler'den ve Araplar'dan nefret eden çok derin bir Pers milliyetçiliği güdüyor.
Paylaş:

Sadece kaybettiklerimin listesini tutuyorum

Kevin Costner'in Koruyucu (The Guardian) isimli harika bir filmi var. Muhakkak izlemenizi tavsiye ediyorum. Yine de spoiler vereceğim. 😄

Şimdi bu Kevin sahil güvenlikte çalışan bir koruma/kurtarma elemanıdır. Nerede denizde sıkıntıya giren biri olsa jet hızıyla imdadına koşuyor ve onları kurtarıyor. Kevin işinde çok idealist biridir ve ne pahasına olursa olsun zor durumdaki insanları kurtarmaya çalışmaktadır.

Nihayet onu yeni bir ekibi eğitmesi için hoca olarak tutarlar. Ekibin içinde çok yetenekli bir genç vardır ve genç adam Kevin ile bir tür yarışmaktadır. İşe başlayıp bir kaç kişiyi başarılı bir şekilde kurtarmaya başlayan genç adam birgün Kevin'e sorar;

- Senin kurtarma sayın kaç kişi?
+ 22
- Aa bişey değilmiş, bu sayıya ulaşmak öyle zor değil ki,
+ Onlar kurtaramadıklarım, ben sadece kaybettiklerimin listesini tutuyorum.

Bu meselde alınacak büyük dersler var.

İyilik yaptığımız zaman yaptıklarımınız çetelesini tutmak kolay, peki ya yapabilecek durumda olup da yapamadıklarımızın?
Paylaş:

19 Kasım 2018 Pazartesi

Türk basınının hali pür melali

Koca gazatenin internet sayfalarında şöyle haber geçiyor: "Hülya Avşar Sıla hakkında açıklamada bulundu."

Bakalım ne demiş Hülya Avşar Sıla hakkında deyip tıklıyorsunuz. Meğer haber değil galeri haberi imiş. Yani normal bir haberde tüm olayı tek bir sayfada okursunuz. Galeri haberde ise olay uzun yada karmaşık olduğu için bir çok sayfaya bölünür.

Hülya Avşar'ın Sıla açıklaması haberi de 10 sayfalık bir galeri haber. Neyse merak ediyoruz ve sayfaları tıklıyoruz. Ahmet Kuralın 45 dk Sılaya şiddet uyguladığı iddiası ve bu konuda Hülya Avşarın açıklama yaptığı şeklindeki ön giriş için 6 sayfaya tıklamanız gerekiyor.

Eh artık şu açıklamayı okuyalım diyorsunuz. 7 sayfada şöyle diyor "Hülya bu konuda konuşmak istemiyorum demiş."

Türk basınının hali bu...

Paylaş:

11 Kasım 2018 Pazar

En kötü faiz gecikme ve temerrüt faizidir

Faizin bir çok çeşidi var ve en kötü olanı da temerrüt faizidir. Temerrüt faizi gecikme faizinden de daha ağırdır.

Misal elektrik faturanı ödeyemedin. Elektrik idaresi hemen günlük gecikme faizi ekler. Ödeyemediğin fatura kabarır. Hemen ödemeye imkanın olmadı diyelim. Bu sefer avukata icraya verir. İcraya başlar ve kurum avukatı vatandaştan parça parça aldığı ücretleri önce faizin faizine, avukatlık masraflarının faizine, icra masrafları faizine sayar. En son ana borcu ödersiniz. 10 lira ödemeniz gereken miktar 50 liraya çıkmıştır.

*

Cumhurbaşkanı Erdoğan haklı olarak faiz sistemini sürekli eleştirir. En çok da Merkez Bankasına ve bankalara faizi yüksek tuttukları için yüklenir eleştirir. Bankaların verdiği aylık %1-2 cıvarındaki faiz için "yüksek faizdir, çok fazladır" diye kızar köpürüp duruyor.

Lakin asıl faiz bankaların mevduat karşılığında aldığı veya verdiği faiz değildir. Gerçek faiz tefecilikte olduğu gibi gecikme faizi ve temerrüt faizidir.

Örnek vaka: Toki nin Konut Emlak Yönetimi'nin aidat ve yakıt parası için aylık aldığı gecikme faizi %5. Hemen ödemezsen icra ve temerrüt faizi sonra geliyor tabi... Kat mülkiyeti kanunu böyle diyor. Elbette normal apartman yöneticileri bunu uygulayamıyor. Emlak Konut Yönetimi gibi faizden ciddi bir gelir kalemi edinmiş olan tefeci kurumlar dışında...

*

Sıradan gariban vatandaş zaten bankadan mevduatlı faiz işlerinee bulaşmıyor. Ama vergide; elektrik, su, yakıt, çöp harcı, telefon ve iletişim hizmetlerinde, konut ve araç giderlerinde, aidatlarda vs de; yani temel ihtiyaçların ödemesinde en ufak bir gecikmede bankaların uyguladığından 3-5 kat daha fahiş faiz uygulayan kimdir? Tabi ki devlet yada devlete bağlı kurumlardır... Gerçek faiz budur. Dar gelirli insanların hayatlarından çalıyorsunuz.

*

Faiz bir ekonomik kölelik sistemidir. Ama asıl faiz bankaların mevduat faizi değil, devletin ve kuruluşların kanunun gücüne dayalı olarak aldığı gecikme, icra ve temerrüt faizidir. Faiz konusunda gerçekten bir şey yapılmak isteniyorsa borçlar kanunundaki ve diğer kanunlardaki ilgili hükümlerin yeniden düzenlenmesi gerekir.

Faraza hakkınızı arayacak, şikayet edecek olursanız; misalen Tüketici Hakem Hayetine başvurursanız ne olur? Cep telefonu şirketlerinden biri sizi mağdur etti diyelim ve siz de hakkınızı aradınız. Tüketici Heyeti de sizi haklı buldu. Adamlar 50 avukat ile size karşı mahkeme açıyorlar. Ne yapacaksınız karşı avukat mı tutacaksınız? 100 liralık fatura sahtekarlıkları için icra bedeliyle birlikte 700-800 lira ödeyip kurtulmak var bir de binlerce lira harcayıp avukat tutmak var. Size mahkeme açılır da avukat tutarsanız ve avukatınız mahkemeyi kazanırsa bile kendi avukatınızın ücretini kendiniz ödemeniz gerekiyor.

O zaman baştaki 100 liralık sahtekarlığı sineye çek, diyelim onu kaçırdın o zaman 700-800 liralık icra bedelini ver ve kurtul. Malesef bir çok vatandaşın yaptığı budur.

Devlet vatandaşlarının hem devlet hem de kurumlar vasıtası ile bu şekildeki faiz/icra/mahkeme ile sömürülmesine izin vermemelidir.

Paylaş:

5 Kasım 2018 Pazartesi

Kerbela etimolojisi

Kerbela ismi etimolojisi
Kerbela kelimesinin etimolojisi:

Bunun için üç farklı tez sunulmuştur:
1-) Aramca iki kelimeden oluşur: kerb + ila. Aramca'da kerb, ibadet edilen, namaz kılınan yer, harem anlamındadır. İla ise Allah demektir. Yani buna göre Kerbela, Haremullah anlamına gelir. Mescidi Aksa ve Mescidi Haram ve Mescidi Nebevi'nin de benzer şekilde adlandırıldığını hatırlayınız. İddiaya göre Hz. İbrahim ilk defa burada namaz kılmış, buradan Şam diyarına oradan Mısır'a ve nihayetinde Arabistan'a gitmiştir.

Yine Ker-bela şeklinde başka bir Aramca terkip mevcuttur. Ker-kuk, Ker-cevz, Ker-şef, Ker-buran gibi... Bunlar hep Aramik isimlerdir. Buradaki Ker, Arapça'daki Kefr kelimesinden bozma bir kelimedir. Genellikle köy ve bazen de diyar anlamındadır. Bana göre doğru olan da budur.

2-) Farsça'dan geldiği söylenmiştir. Ker + Bela. Bela musibet yeri anlamında. Farsça'ya da Aramca'dan geçmiştir.

3-) Arapça bir kelime olduğu söylenmiştir. Arapça Kerbeletun (كربلة) kelimesi gevşeklik anlamına gelir. Hani elin ayağın dolaşır gitmek istemezsin ya, öyle bir şey. Ve yine Kambur anlamına geliyor.

***

Ağırlıklı görüş Aramicedir ve Ker-Bela (Bela köyü, Bela diyarı) şeklindedir. Çünkü bu bölge eski Babil, Aşur, Aram bölgesidir ve bu cıvardaki tüm bölge adları neredeyse tümü Aramca kökenlidir. Ker-kuk gibi...

Ayrıca Kerbela (كرباء) (yani Aramca kalıbındaki gibi) söyleniyor, Dört harf kökenli Arapçadaki Kerbeletun denmiyor.

***

Hz. Hüseyin'den önce de bu isimle anılıyordu. Eğer Hz. Hüseyin'in katlinden sonra bu ismi almış olsaydı, muhakkak Arapça bir kelime olacaktı.

Kerbela kasvetli ve zor bir bölge olmuştur. Muhtemelen Hz. Hüseyin'den önce de burada ağır kıyımlar yaşanmış. Mekanın ruhu sık sık tekrar eder. Gizli Felsefe kitabının yazarı Agrippa der ki; "eğer ağır katliam yaşanmış bir yerden geçerseniz o bölgenin kasvetini hissedersiniz." Bu yüzden olsa gerektir ki, Hz. Peygamber efendimiz geçmiş ümmetlerin helak olduğu bölgelerden geçerken ashabından sessiz ve hızlı yürümelerini istemiş.

Paylaş:

1+1=1'in Sırrı

1+1=1
Andrei Tarkovsky'nin ünlü Nostalgia filminde bir sahne vardır. Sahnede Domenico damlaları göstererek şöyle der: "Bir damla, bir damla daha... büyük bir damla yapar, iki tane değil."

Hakikat ve gerçeklik tektir. Hakikate yapılan işaretler; ona giden yollar ise pekçok... Dolayısıyla işaretlerin yada yolların kendisi hakikat değil. Başka bir örnek ile açıklamak gerekirse bir konuda 10 kişinin tanıklığı (1+1+...) 10 tane doğru etmez. Daha güçlü bir tek doğruk, tanıklık eder.

Aşkta iki (1+1) kişinin sevgisi (1) bir sevgi eder. İki sevgi etmez.

Matematik birleştirici değil, ayırıcıdır

Matematikte 1+1=1 etmez. Çünkü Matematik birleştirici değil ayırıcıdır. Buna karşın 2 eder. Halbuki felsefede ve mantıkta (dolayısı ile yazılımda ve algoritmada) 1+1 2 etmez, 1 eder.

1, birliği birleşmeyi temsil eder. Oysa 2, çokluğu parçalanmayı yada parçaların bir arada bulunmasını ifade ediyor.

Mantık ve algoritmada 1+1=1

Malumu olduğu üzere bu, mantıksal algoritmaya işaret eder. Mantıkta 1 doğruyu (true), 0 (sıfır) ise yanlışı (false) ifade eder. Bu durumda kurguyu şöyle yapıyorum.

A_önermesi VE B_önermesi = Sonuç
A_önermesi doğru ise (1) ve
B_önermesi doğru ise (1)
Sonuç'da doğru (1) olur.
Ancak önermelerden birisi yanlış ise o zaman sonuç yanlış olur.
Bu durumda bu tür algoritmalarda kullanılan (VE) çarpma harfine tekabül eder.
A_önermesi (1) x B_önermesi (1) = Sonuç (1)
1 x 1 = 1
1 x 0 = 0
0 x 1 = 0

***

İkinci algoritma ise VEYA'dır. VEYA burada artı (+) harfine tekabül eder.
A_önermesi (1) + B_önermesi (1) = Sonuç (1);
1 + 1 = 1
1 + 0 = 1
0 + 1 = 1

şeklinde bir sonuca ulaşmaktayız.

Paylaş:

26 Ekim 2018 Cuma

Gollum'e dönüşmek

Gollum
Yüzüklerin Efendisi filminde Gollum adlı bir karakter vardır. Hani şu cine benzeyen tuhaf varlık. Aslında Gollum önceleri Sméagol adında çok sevimli bir Hobbit imiş. Fakat gölde kötülüğün yüzüğünü bulup onunla yaşamaya başladıktan beri Gollum'e dönüşmüş.

Varoluşu itibarıyla bütün insanlar iyi ve sevimlidir. Fakat ne zaman ki, kötü bir dönemeçten saparsa bir insan; bir katile, bir canavara, çok çirkin bir varlığa dönüşebilir.

Bazı kişileri görünce nedense aklıma Gollum gelir.

Smeagol iken
Paylaş:

Cehennemin darlığı ve Cennetin genişliği

Evlerimiz, mekanlarımız, caddelerimiz, sokaklarımız, şehirlerimiz giderek daralıyor. Hayatlarımız cennetin genişliğinden, cehennemin darlığına evriliyor.

Cennet geniş, cehennem ise dardır.

Bu yüzden Kuran'da muttakiler (Allahtan sakınanlar) için genişliği gökler ve yer kadar olan bir cennet vaad edilir. (Al-i İmran 133) Ayette kullanılan ARADUHA eni/genişliği demektir.

Cehennemlikler ise bağlanıp iyice daraltılarak dar bir çukura atılar.
"Elleri boyunlarına bağlanmış olarak cehennemin daracık bir yerine atıldıkları zaman yok olup gitmek isterler." (Furkan 13) DAYYIK dar/daracık.

Devam edelim:
Kişinin göğsü genişlediğinde rahata huzura ve bolluğa (bu dünyadaki cennet) kavuşur. Ama göğsü daraldığında o bir azap bir sıkıntı yaşayan bir cehennem içindedir.

Rabbim kalplerimize ve akibetimize cennet genişliği versin.
Amin.

Paylaş:

2 Ekim 2018 Salı

Kimin yemeği yenmez

"Alevilerin yemeği yenmez" tartışmasına istinaden bir iki şey de ben söylemek istiyorum. Alevlerin yemeği yenir ama ateistlerin yemeği yenmez.


"Yemeği yenilmez" ile "kestiği yenilmez" arasında kavramsal bir fark vardır.

Kesilenin yenilmemesinde bazı kriterler vardır.
1) Hayvanın yenilebilir bir cinsten olması gerekir.
2) Boğazlanarak kesilmesi ve tüm kanının akıtılması gerekir.
3) Allah'tan başkasının adına kesilmemiş olması gerekir.

Yemeğin yenilmemesi ise
1) Etin helal olması gerekir.
2) Yapan kişinin taharet adabına uyması gerekir. Cenabet gezen, pisavurda işeyip sonra elini de yıkmadan yemek yapan adamın yemeği yenmez.
3) Temiz ve hijyen olması gerekir. Sık yemek yediğim bir lokantanın dolabında etlerin üzerine sineğin konduğunu gördüm. Bedava da verse artık onda yemem.

İyi de herkesin yemeği yenmiyor kardeşim yaa 😅😅😅

***

Kıssadan hisse;

Bizim müslüman köylülerimiz komşu hristiyan köyünde çalışmaya gitmişler. Hristiyan işveren onlara Mardin'in geleneksel (lahme u bırğıl) "bulgur üstü haşlama et" yemeğini yapmış. Bizimkiler "hristiyanların kestiği caiz değil" diyerek bulguru yemiş ama ete dokunmamış. Yemekten sonra hristiyan ev sahibi demiş "İyi ama o bulguru zaten o etin suyuyla haşlamıştık".

Paylaş:

10 Eylül 2018 Pazartesi

Kitap kağıdı yada tuvalet kağıdı

Kağıdın fiyatının arttığını kitaba zam gelmesinden değil tuvalet kağıdına zam gelmesinden anladık" yollu paylaşımlar görünce aklıma Carlos'un Don Juanla ilk kitap macerası geldi. Fıkra niyetine okuyabilirsiniz. 😅😅

***

Ünlü antropolog ve aynı zamanda şamanist olan Carlos Castaneda'nın Don Juan ile maceralarını anlattığı bir dizi kitabı vardır.

Bilmeyenler için özetleyeyim, kısaca hikaye şöyle:

Carlos ABD üniversitelerinden birinde peyote bitkisinin şamanik etkisini araştırırken Meksikalı gizemli bir büyücü/şaman olan Don Juan ile tanışır. Carlos Don Juan'dan akademik bilgi edinmeye çalışırken Don Juan da Carlos'u kendisine büyücü şaman çömezi olarak kabul eder.

Böylece Carlos'un uzun bir hikayesi vardır. Don Juan Carlos'ta eylemden ziyade teorik merakı gördüğünden onu kitap yazmaya yönlendirir. "Anılarını kitap olarak yaz, ama bir savaşçı gibi yaz" diye tembihler.

Carlos sonradan dünya çapında best sellere dönüşecek olan ilk kitabı "Don Juan'ın Öğretileri" kitabını bastırır. Büyük bir heyecan içinde kitabı hocası üstadı olan Don Juana götürür. Don Juan kitabı sağa sola çevirir, avuç ayası ile büyüklüğünü ölçer biraz karıştırır ve kitabı geri verir. Carlos kitabın onda kalması için ısrar eder. Don Juan kırıtarak şöyle der:

"Biz Meksikalılar kitabı sevmeyiz. Bu kağıdı sadece ne için kullandığımızı biliyorsun" der. 😂😂😂
Paylaş:

22 Ağustos 2018 Çarşamba

Kurban etini yemeli mi dağıtmalı mı?

Kurban etlerini dolaba koymayın onu fakir fukara dağıtın şeklinde genel bir tavsiye/uyarı/eleştiri yapılıyor. Ben malesef bu konuya da şerh koymak istiyorum. 😃

Efendim zengin olup da kestiği kurbanların etini dolaba dolduranlar olduğunu sanmıyorum. Zengin adam için sürekli taze et almak varken dondurucuda et stok yapmasının ne anlamı var? Bence zengin bir müslüman bunu yapmaz. Yapıyorsa da zaten görgüsüzdür.

Diğer taraftan fakirlik tanımı günümüzde değişmiştir. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu Şubat 2018 tarihi itibarıyla dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 1637 lira, yoksulluk sınırının ise 5 bin 331 lira olduğunu açıkladı. Dört kişilik bir ailede hane geliri 5 bin liranın altında olanlar zaten fakirdir yoksuldur.

Bununla birlikte fakir de olsalar insanlar kurban kesebilmektedirler. Gerçekten de günümüzde kurban kesenlerin çoğu zaten fakirdir. Peki nasıl fakir oluyorlar? Düzenli olarak evine kırmızı et alması gerektiği halde bunu düzenli olarak alamayan kişiler fakirdir.

Kurban kesen birine dağıtmak için ayırdığı payı az bulup neden daha fazlasını dağıtmıyorsun diye sormuştum. Her gün et mi alıyoruz diye sordu. Haklı cevap soranı susturur.

Başka bir arkadaş da kestiği kurbanın üçte ikisini dağıttı. Camide böyle söylemişler. Ancak bunu yapan kişinin ekonomik durumu hiç iyi değildi. Yine de bu 2/3 sini dağıtması doğru mu?

Burada dağıtmadaki öncelik şu:
  • Fakirlik sınırı içindeki bir ailenin kurban kesimini esas alırsak;
  • Çevrende açlık sınırında yoksullar varken onlara dağıtmalısın. Birinci öncelik onlarındır.
  • İkinci öncelik ailenindir. Ailen de fakirdir ve ailen için de bir pay ayırman gerekir. Bazı alimler ailenin kalabalık ve muhtaç olması durumunda kurban etinin tümünün aileye ayırılabileceği söyler ki bu doğru bir yaklaşımdır.

Benim önerim şu:
  • Durumu çok iyi olmayanlar 1/3 ünü veya daha azını dağıtsın. Geri kalanı ailesine ayırsın.
  • Durumu normal olanlar 1/2 sini dağıtsın geri kalanı ailesine ayırsın.
  • Durumu hali vakti çok iyi olan 2/3 ünü veya daha çoğunu dağıtsın. Geri kalanı kendine ailesine eşe dosta ziyafet çekebilir.

***

Geçmiş ümmetlerde Kurban kesenin kurban etinden yemesi caiz değildi. Antik zamanlarda Kurban eti yakılırdı. Ateşin eti tamamen yakması Kurbanın kabul edildiğini gösterirdi. Habilin kurbanını ateş yedi, ama Kabil'in kurbanı yanmadı. Tevratta ise Kurban etinden yalnızca kendilerini ibadete ve israiloğullarının hizmetine adamış olan Levioğullarının (yani din adamlarının) yiyebileceği belirtilmiştir.

İslam ümmetinde ise kurban eti kesene de helal kılındı.

Paylaş:

29 Mart 2018 Perşembe

Perl'ün Düşüşü Neden?


Son yıllarda Perl'ün popülaritesi iyice düştü. 2000'li yıllarda Web'deki krallığını PHP'ye kaptıran Perl 2010'dan sonra programming, scripting ve hacking alanındaki otoritesini de malesef Python ve Ruby'ye kaptırmış görünüyor.

Gerçek şu ki, ne Python ne de Ruby; Perl'den daha iyi, daha güçlü ve daha hızlı programlama dilleri değil. Ancak kullanıcı eğilimleri farklı tercihlere yönelmiş bulunuyor.

Ben eski ve sadık bir Perl programcısı olarak geçmişte PHP'ye geçemediğim gibi günümüzde de Python'a yada Ruby'ye geçemiyorum. Çünkü bu dillerin bana Perl'ün vermediği bir şey verebileceğine pek tanık olmadım. Eğer illa bir dil değişikliği yaparsam C/C++'a geçmeyi yeğlerdim.

Diğer yandan da Perl'ün düşüşünün ve diğer dillerin yükselişinin ardındaki nedenleri merak ediyorum.

Benim tespit ettiğim bir kaç sorun var:

Birincisi Perl 6 beklenilenin aksine çok uzun sürdü ve hala kararlı bir sürümde değil. Perl 5 de sürekli güncellenmekle birlikte Perl 6 beklentileri bir hayal kırıklığı yaşattı.

İkincisi CPAN karmaşasıdır. Hemen her gün CPAN'a onlarca yeni modül yazılıyor ve yükleniyor. Ancak eğer Unix/Linux bir işletim sisteminde değilseniz modül kurmak ciddi bir sıkıntıya dönüşmektedir. Ben deneyimli bir Perl programcısı olduğum halde bazen bir modülü yüklemek saatlercemi almaktadır. Perl'ün daha iyi ve daha sorunsuz bir modül yönetim sistemine ihtiyacı var. Python ile yazılmış olan YUM gibi kararlı paket yükleyicisi şart.

Üçüncüsü bazı modüller ve projeler çok kararlı olabilir, ancak yine de yenilenmeyecekleri anlamına gelmez. Örneğin CGI.pm modülü 10-15 yıldır neredeyse hiç yenilenmemiş. Neden yeni versiyonları yok? Halbuki Web'in (http ve cgi) standartları o zamandan beri çok köklü değişikliklere uğradı.

Dördüncüsü yeterince açık kaynak perl projesi yok. Bir alışveriş scripti, bir haber portalı, bir Worldpress gibi bir program Perl'de neden yok? Burada PHP'deki Worldpress, Magento, Opencart, Python'daki Django, Rubydeki Ruby on Rails gibi projelerin 2000 yılından beridir Perl'de karşılığı yok.

Beşincisi, çalışma ortamı tools ve IDE'ler. Malesef bu konuda da Perl geride kaldı. 2012'de bu ihtiyacı karşılamak için yine Perl ile Padre isimli bir editor geliştirildi. Ancak Padre de 2012'den beri geliştirilmiyor.

Altıncısı, Perl camiası yeterince paylaşımcı değil. Paylaşım grupları yok denecek kadar az. Türkiye'de doğru düzgün bir Perl grubu bile yok.

Belki bunlara Frameworkler de eklenebilir. Ancak Perl'deki zengin modül varlığı frameworklere ihtiyaç hissettirmeyebilir.
Paylaş:

8 Ocak 2018 Pazartesi

E-Devlet Soyağacı Uygulaması Üzerine Eleştiriler

E-devlette Nüfus Müdürlüğüne bağlı sürpriz bir uygulama geliştirildi. Bu uygulama açıkçası beni bir kaç açıdan hayal kırıklığına uğrattı.

Şecere Mantığı Hatası

E-devletin verdiği şecereye baktığımız zaman;
  • Annesinin Annesinin Babasının Babası ...
  • Annesinin Annesinin Babasının Annesi ...
  • Babasının Annesinin Babasının Annesi ...
  • Annesinin Annesinin Annesinin Babası ...
Şecerenin bir mantığı var ve burada bu mantığa aykırı bir işlem yapılmış. Herşeyten önce şecere baba tarafından izlenir. En nihayetinde bütün insanlar birbirinin akrabasıdır. Ancak akrabalık ve soy bağı aileler ile yürümektedir.

Anneler, anneanneler aileye dışarıdan katılırlar. Annemin annesinin babasının annesi benim akrabam bile sayılmaz. Şecere baba üzerinden takip etmeli. Annenin, anneannenin anneannesi üzerinden şecere takibi olmaz. Her baba zikredilirken onun babası ve annesi zikredilmeli. Ama onun annesinin soyunun şeceresi üzerinde devam edilmemeli.

Burada maksimum 5 kuşağa kadar gidiyor. Halbuki baba üzerinden gidilseydi bu sayı iki katına kadar çıkabilirdi.
Benim şeceremde zikredilen en eski dedem 1887 doğumlu Sarıkamış gazisi büyük dedem Ahmet Çetin. 1974 yılında vefat etmişti. Halbuki biz aile olarak en az bunun üç atasını biliyoruz.
Vatana millete hayırlı olsun. 😄
Teknik Aksaklıklar

Herkes eski kayıtlar üzerinden kendi üst ve alt soy ağacı şeceresini sorgulayıp görüntüleyebilecekti.

Ancak ilk dakikadan itibaren sorunlar patlak verdi. Aşırı talep bir anda sistemin çökmesine sebep oldu. Çünkü bu sorgunun üretilebilmesi için öngörülen süre 3 dakika olarak görünüyordu. Bu da bir anda kuyrukta bekleyen yüzbinlerce talebin yığılmasına ve sistemin kilitlenmesine sebep oldu.

Şöyle düşünün. Apache veya e-devlette de halen kullanılmakta olan Ngix sunucusu standart olarak aynı anda (anlık olarak) 300 paralel işlemi yapar. 300 sayısı ön tanımlıdır bu arttırılabilir yada azaltılabilir. Sunucunuz çok güçlü ise ve çok fazla ziyaret alıyorsanız bu sayıyı arttırabilirsiniz. Lakin şu hesabı yapmanız gerekir. Gelen isteklerin (request) bitirilme bitirilme süresi (proces time) kuyruktaki yığılma (queue) arasındaki dengeyi hesaplayamazsanız sunucunuz doğal olarak çöker.

Bilgisayarınızdan yapılan isteklerin içeriğini taşıyan ağ paketlerinin internetteki sayfaya erişip geri dönüşünün 250-300 milisaniye'den daha az olmayacağını farzedersek bu durumda sunucunun 1 saniye içinde işleyebileceği bağlantı (istek) sayısı 1000 cıvarındadır. Bu durumda eğer saniyede bin kişi bağlanıyorsa yapılan istek/işlemlerin 250-300 milisaniye'yi geçmemesi gerekir. Peki geçerse ne olur? Yığılma olur. Eğer işlem kuyruğunda giderek artan bir yığılma olursa 250-300 milisaniye içinde gerçekleşebilecek bir işlem dakikalar hatta saatler içinde askıda kalabilir.

Peki çözüm önerisi ne?

Bununla ilgili paylaşımları bir kaç gün önce Facebook sayfamda yazmıştım.

Sorgulama yapılması gereken işlemlerde sadece sorgulama yapılmalıdır. Hesaplatma ve üretme işlemi yapılmamalıdır. Yani önceden bütün şecere kayıtları oluşturulup veritabanına kaydedilir. Sorgulama yapıldığında da hemen sorgunun cevabı verilir. Bunun da bir takım dezavantajları yok değil. Veriler statik hale gelir. Verilerin güncellendiği durumlarda çok işlevsel olmayabilir. Bazen cache de kullanılabilir.

Alternatif olarak da şöyle yapılabilir. Kullanıcı istek yaptığında yani örneğimizde olduğu gibi şeceresini görmek istediğinde bu işlem 250-300 milisaniye içinde bitebilecek gibi olmadığından talebi kaydedilir ve hazır olduğunda eposta ile indirme/görüntüleme linki gönderilir.


Paylaş:

Blog Arşivi

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *