30 Ekim 2019 Çarşamba

Türkçe Ay Adları Etimolojisi


Türk takvim sisteminde yer alan;

  • Mart, Mayıs ve Ağustos ay adları Latin;
  • Şubat, Nisan, Haziran, Temmuz ve Eylül ay adları Aram;
  • Kasım ay adı Arap ve
  • Ekim, Aralık, Ocak ay adları ise Türkçe kökenlidir.

Ocak: Osmanlı döneminde Kênûn-i Sani ismi ile biliniyordu. 1945 yılında çıkarılan bir yasa ile Ocak olarak değiştirilmiştir. Atatürk devrimlerini müteakiben 10 Ocak 1945'te kabul edilen bir yasaya göre dört ayın adı değiştirilmiş oldu. Ocak, Ekim, Kasım ve Aralık ay adları değiştirildi. Ocak adı Eski Türkçe'deki Odcak kelimesinden gelir. Ateş yakılan yer, ev anlamına gelir.

Şubat: Aramca'daki yılın son ayı anlamına gelen Şabat kelimesinden türemiştir.

Mart: Eski Roma’da Savaş Tanrısı "Martius" un adından alınmıştır. Mart ayı savaş için uygun bir başlangıç olduğundan yılın ilk ayı da Mart ayı idi.

Nisan: İbraniler Aram halkı olan Babilliler tarafından istila edilmeden önce Nisan ayı için Aviv adını kullanıyordu. Nisan sözcüğü, Süryanice (nisanna), Sümerce (nisag), Akadca (nisanu), İbranice (nîsan) ve Farsça (nisan) şeklinde kullanılagelmiştir. Baharın ilk meyveleri anlamına gelir.

Mayıs: Mayıs ayı Yunan Tanrıçası "Maia'nın ayı" anlamında Latince "maius mensis"ten gelmektedir.

Haziran: Aramca'da sıcak anlamına gelir. İngilizce karşılığı olan June ise Jupiter'in karısı olan Roma tanrıçası Juno'dan gelir.

Temmuz: Temmuz, Sümerce ve Aramca da bereket tanrısı Tammuz adından gelmektedir. Türkçede "Orak ayı" yada "ot ayı" adı da verilmiştir.

Ağustos: Roma İmparatoru Caesar Augustus’un adından alınmıştır. Bir rivayete göre, Augustus da, tıpkı Julius Caesar’ın ayı Temmuz gibi (Julius’dan kaynaklanan July: Temmuz) kendi ayının da 31 gün çekmesini istediği için Ağustos ayında 31 gün vardır. Augustus, Cleopatra’nın öldüğü zamana denk geldiği için, bu ayın, takvimde bulunduğu yere yerleştirilmesini istemiştir. Augustus bu aya adını vermeden önce ağustos ayı, Mart ayı ile başlayan Roma takviminde altıncı ay olduğu için, Latince "Sextilis" olarak adlandırılmaktaydı. Türkçe'de bu aya "Harman ayı", "Lobut ayı" yada "Orak ayı" adı da verilmiştir.

Eylül: Bağbozumu zamanına denk geldiği için Süryanice "üzüm" anlamındaki aylûl'den (üzüm ayı) ayından geldiği savunulmuştur. Aynı şekilde Akatlar zamanda "coşkuyla haykırmak", "tanrıya seslenmek" anlamında kullanıldığı belirtilmektedir. İylü Aramca'da ve eski Sami dillerinde Tanrı/Allah anlamında kullanılan bir isimdir.

Ekim: Türkçe "ekme" eyleminden türemiş olup tarlaların sürülüp ekildiği ay anlamındadır. Önceleri bu ayın adı Aramca bir kelime olan Tişri'den geliyordu. Tişrini evvel. 1945'te Ekim olarak değiştirilmiştir.

Kasım: Osmanlı döneminde Teşrin-i Sani olarak anılıyordu. 1945'teki bir yasa değişikliği ile ay adı Kasım olarak değiştirildi. İddiaya göre Arapça Kâsim (bölen)'den adı Anadolu'da,yüzyıllar öncesinden beri halk arasında kullanılmaktaydı. Kasım, kasım günleri ve hızır, hızır günleri diye ikiye ayırır, hızır günleri 6 Mayıs günü ile başlar ve 6 kasım'a dek sürer.

Aralık: Osmanlı döneminde Kênûn-i Evvel ismi ile biliniyordu. Aralık adının İngilizce karşılığı olan 'December', Latince 10 anlamına gelen "decem" den gelir.
Paylaş:

16 Ekim 2019 Çarşamba

Esir Cinin Yemini


CİN, kendisini sarı bakırdan yapılmış küpten kurtaran balıkçıya anlatır:

"Bil ki ben asi bir cinim ve ben Davud’un oğlu Süleyman'a başkaldırdım. Yenildim. Davud'un oğlu Süleyman, Tanrı ya imana çağırdı beni, ama ben reddettim. Kral beni bu küpe kapattı ve onun ağzını Yüceler Yücesi'nin adıyla mühürledi. Sonra, sadık cinlerine küpü okyanusun ortasına atmalarını buyurdu. İçimden, "Kim beni kurtarırsa onu sonsuza dek zengin yapacağım," dedim. Ama tam bir yüzyıl geçti, kimse beni kurtarmadı. O zaman kendi kendime, "Kim beni kurtarırsa ona yeryüzünün tüm sihir sanatlarını açıklayacağım," dedim. Ama dörtyüz yıl geçtiği halde ben hâlâ denizin dibindeydim. O zaman dedim ki: "Kim beni kurtarırsa onun üç dileğini yerine getireceğim." Ama dokuzyüz yıl geçti. O zaman, çaresizlik içinde Yüceler Yücesi'nin adı üzerine yemin ettim: "Kim beni kurtarırsa, onu katledeceğim. Ölmeye hazırlan bakalım, ey kurtarıcım!"

Binbir Gece Masalları Üçüncü Gece
Paylaş:

Mükemmel Eş ile Evliliği Beklerken


Osho bir hikaye anlatır:

Adamın biri yüz yaşına yakın yaşamış ve sürekli evlenecek bir kadın arıyormuş. Ama yaşamını bekar olarak nihayete erdirmek üzere imiş. Ölüm döşeğinde iken ona sormuşlar:

- O kadar istiyordun neden evlenmedin?
- Çünkü mükemmel kadını arıyordum
- O kadar aradın, mükemmel bir kadın bulamadın mı?
- Aslında bir tane mükemmel kadın bulmuştum.
- Peki neden onunla evlenmedin?
- Çünkü o da mükemmel erkeği arıyordu ... :)

Mükemmeli aramaya gerek yok. Mükemmel olan kimse yoktur, ve bunun tersi de doğrudur. Her insanın mükemmel bir yanı vardır. İnsana gerekli olan şey, mükemmel kişi değil, mükemmel bir anlayıştır.
Paylaş:

Düş ve Saklanmış Geyik

CHENG'li bir oduncu bir koruda ürkmüş bir geyiğe rastladı ve onu öldürdü. Sonra da başkalarının bulmasını önlemek için üstünü yapraklar ve dallarla örterek onu ormana gömdü. Ancak kısa bir süre sonra geyiği sakladığı yeri unuttu ve her şeyi düşlemiş olduğunu düşündü. Öyküyü herkese sanki bir düşmüş gibi anlattı. Dinleyicileri arasından bir adam saklanmış geyiği aramaya gitti ve onu buldu. Adam geyiği evine taşıdı ve olup biteni karısına anlattı:

"Bir oduncu bir geyik öldürdüğünü düşlemiş, ve sonra onu sakladığı yeri unutmuş; ben onu buldum. Şu oduncu gerçekten yaman bir düşçü."

"Kimbilir, belki de, sen bir geyik öldürmüş olan bir oduncu gördüğünü düşledin," dedi karısı. "Böyle bir oduncunun bulunduğuna gerçekten inanıyor musun? Ama, yine de, gözümüzün önünde bir geyik durduğuna göre, düşün gerçek olmalı."

"Geyiği bir düş sayesinde bulduğumu farz etsek bile," diye gürledi koca, "ikimizden hangisinin düş gördüğünü bulmak için canımızı sıkmanın ne anlamı var?"

Oduncu o gece evine döndü; aklı hâlâ geyikteydi; o gece gerçekten düş gördü; düşünde geyiği sakladığı yeri ve onu bulan adamı gördü. Şafakla birlikte diğer adamın evine gitti ve geyiği orada buldu. İki adam sert bir ağız dalaşına giriştiler ve sonunda geyik davasını karara bağlamak bir yargıca düştü. Yargıç oduncuya döndü;

"Sen bir geyiği gerçekten öldürdün ve bunun bir düş olduğunu düşündün. Sonra gerçekten düş gördün ve onun gerçek olduğunu düşündün. Diğer adam geyiği buldu ve bu yüzden seninle tartışıyor, ama karısı onun başka birinin öldürmüş olduğu bir geyiği bulduğunu düşlediğini düşünüyor. Kısaca, hiç kimse geyik öldürmedi. Ama, önümüzde bir geyik durmakta olduğu için, en iyi çözüm onu ikinizin arasında bölüştürmek."

Dava, Cheng Kralı'nın kulağına kadar gitti ve Cheng Kralı şöyle dedi:

"Yargıca gelince, acaba o bir geyiği böldüğünü düşlemiyor mu?"

Liehtse (yak. M.S. 300)
Borges - Olağanüstü Masallar, sayfa 29,30
Paylaş:

Blog Arşivi

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *