27 Ekim 2022 Perşembe

Din eğitimi neden zorunlu?

Türk siyasal hayatına zorunlu dini eğitim 1982 anayasası ile girdi. Bunun mucidi de Kenan Evren'dir. Kenan Paşa'nın din eğitimini zorunlu hale getirmesinin nedeni olarak fıkra niyetine anlatılan bir olay var. 😃

Kenan Evren malum inançlı biri değildi. Fakat geleneksel olarak bayram namazına gider ve kurban kesermiş. Yine bir bayram günü yeni damadıyla bu işi yapmak istemiş.

Kurbanlıklar almışlar ve bayram namazına gidecekler. Damada sorar, 

- Evladım abdesini al gidiyoruz,
+ ....

Sormayı bir iki kez tekrarlayınca damat demiş: 

- Baba ben abdest almayı bilmiyorum.

Neyse kısaca tarif etmiş.

Bu arada damada tekrar soruyor:

- Evladım senin kurbanı kesecekler, kasaba vekalet verdin mi?
+ Ya baba bugün tatil, noter çalışmıyor ki, nasıl vekalet vereyim? 

😆😆😆

O zaman Evren paşa demiş ki "inançlı olup olmamak önemli değil en azından kültürel olarak bu kadar cahil bir toplum olmamalıyız diye din ve ahlak kültürü dersini zorunlu yaptım."

Not: Kasaba vekalet vermek için, "benim kurbanımı kesmen için seni vekil tayin ettim" demeniz yeter olur. Yani noterlik bir durum yoktur.


Paylaş:

Tarihte saraylar

 

Tarihselcilik elbette yeniden keşfedilmesi gereken bir kavramdır. Bunun için önce tarihi detaylı olarak bilmek, sonra da o günün olay ve olgularını bugünün bilimsel kriterleri içinde yeniden analiz edip değerlendirmek gerekiyor.

Bir örnek vermek gerekirse saraylar. Saraylar genellikle padişahların lüks ve şatafat içinde yaşamak için yaptıkları ultra lüks yapılar olarak düşünülüyor. Sanki 5-6 yıldızlı lüks bir tatil oteli/tesisi imiş gibi algılanır. Halbuki bu algı saraylar için doğru değildir.

Herşeyden önce saraylar o dönemlerin en önemli idari binalarıdır. Hatta sadece bir bina değil, bir site ve kompleks gibidir. Devlet yönetimi ile ilgili tüm işlemlerin görüldüğü yerdir saraylar. İdari teşkilat burada yer alır. Çeşitli meclisler, yargılamalar ve üst mahkemeler, halkın çeşitli istek, şikayet, başvuru ve işlemleri, hanedanlık ailesinin çocuklarının eğitimi, çeşitli bürokrat ve diplomatların eğitimi burada yapılırdı. Protokollar, devlet törenleri, yabancı devlet başkanlarının ve elçilerin ağırlanmaları, devletler arası görüşmeler ve konferanslar burada akdedilirdi.

Padişah ve ailesi (hanedanlık) burada yaşadığı gibi önemli devlet görevlileri de aileleri ile birlikte sarayda yaşarlardı. Keza bir muhafız bölüğü de sarayda kalmaktadır.

Yani tarihte saraylar bir tatil ve lüks içinde yaşanan konaklar değil, devlet yönetiminin yürütüldüğü idari binalardır.


Paylaş:

Ak Parti ve alfabe tartışması

Siyaset bilimi hem lisans hem de yüksek lisans okudum. Her ikisinde de Türk Siyasal Hayatı diye bir ders vardı. Özellikle yüksek lisansta bu derste muhafazakar kesimin cumhuriyet ile ve devlet ile barışık olmadığı fakat Ak parti döneminde muhafazakarların cumhuriyeti ve devleti içselleştirdiğini kabul ettiğini ve sahiplendiğini tartışmıştık.

Ak Parti yöneticilerinden Mahir Ünal'ın "alfabe değişikliği ile halkı bir gecede cahil bıraktılar" şeklindeki meşhur beyanı muhafazakar kesimin cumhuriyet rejimi ve inkılapları ile hala çatışmakta olduğunu gösteriyor.

Alfabe değişikliği Osmanlı döneminde de gündeme gelen ve tartışılan bir konuydu. Örneğin Celal Nuri isminde bir Osmanlı (ittihatçı) aydını 1908'de yazdığı Türk Devrimi isimli kitabında Latin alfabesine geçilmesinin zorunluluğunu belirtmişti.

Alfabe değişimi ile büyük bir kayıp veya büyük bir kazanç elde eldiğine katılmıyorum. Bu konudaki düşüncelerimi geçmiş yıllarda ara ara paylaşmıştım.

Önce kazanç meselesine bakalım: Latin alfabesine geçmek Türk insanının Latin dillerini okuyabilme ve ve öğrenebilmesini kolaylaştırmadı. Çünkü sözgelimi İngilizce'yi Türkçe gibi okumaya çalıştığımız için telafuzda bir ikilik meydana geliyor. Yani İngilizceyi Türkçe gibi okumaya çalıştığımız için daha zor öğreniyoruz. Nitekim istatiksel olarak bakıldığında Türklerin İngilizce ve diğer Latin dillerini öğrenmeleri; Arap, Fars, Hindu, Çin, Rus ve Japon gibi farklı alfabe kullanan diğer milletlerin öğrenmelerinden daha geride duruyor.

Diğer yandan bakarsak, Osmanlıca da Arapça kökenli olsa da bir Arap alfabesi değildir. Arap alfabesi 28 harften oluşurken Osmanlıca 36 harften oluşur. Ayrıca okunma tekniği de Arapça'ya uygun değil. Ben bu zorluğu Osmanlıca çalışmaya başladığımda fark ettim. Arapça biliyordum ve Osmanlıca'yı da Arapça gibi okumaya çalışıyordum. Tabi o şekilde okunmuyor. 😄

Dolayısı ile Osmanlıca da bir Arap alfabesi değildir bir Türk alfabesidir. Kullandığımız Latin alfabesi de öyle.

Paylaş:

Blog Arşivi

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *