Zamanın birinde hazerfen bir usta ve onun bir çırağı varmış. Bunlar ülkeleri gezer ve ücretleri karşılığında çeşitli ustalık hizmetleri sergilermiş.
Derken garip bir ülkeye gelmişler. Ülkede tek bir fiyat geçerli imiş ve herşeyin fiyatı aynıymış. Ne alırsan aynı fiyat, tenekenin de altının da fiyatı aynı imiş. Bu durum ustayı endişelendirse de çırağın çok hoşuna gitmiş. Usta "acilen bu ülkeden çıkalım, tenekenin ve altının fiyatının aynı olduğu dengesiz bir ülkede kalınmaz" dediyse de çırak bir süre kalmak için yalvarmış. Böylece bir süre kalmaya karar vermişler.
Derken bir tellal nida vermiş; "Ey ahali duyduk duymadık demeyin, yarın şu vakitte kralın huzurunda bir yargılama yapılacak" demiş. Usta ve Çırak erkeden gelip ön sıralarda oturmuş ve yargılama başlamış.
Orta yere bir darağacı varmış.
Savcı suçlanan kişi hakkındaki iddianameyi okumuş: Sanık evine gelen hırsızın peşinden koşmuş, zavallı hırsız duvardan atlayıp kaçmak isterken ayağını kırmış, bir şey çalmadığı halde hırsızın ayağının kırılmasına sebep olduğu için ev sahibinin idamını istemiş.
Ev sahibi kendini savunmuş: Efendim benim bir suçum yok, duvarı yükselten ustanın suçu. O kadar yüksek yapmasaydı ayağı kırılmayacaktı demiş. Ev sahibi haklı bulunmuş ve serbest bırakılmış, derhal usta getirilip yargılanmaya başlanmış.
Savcı duvar ustasına "Sen duvarı yüksek yaptığın için bu adamın ayağının kırılmasına sebep oldun, sen asılmalısın" demiş. Duvar ustası kendini savunmuş: "Efendim benim bir suçum yok, bütün suç işçinin. Harcı çok fazla yaptı. Ben de ziyan olmasın diye kullanayım derken duvar yükselmiş."
Duvar ustasının savunması da haklı bulunmuş, suçlu işçi olmalı. İşçiyi getirip yargılamaya başlamışlar, işçi de kendini şöyle savunmuş: "Efendim aslında ben harcı tam ayarlıyordum fakat yoldan geçen filan kadının elindeki bileziğe gözüm takıldı. Çok dikkat çekici idi. O bileziği takmasaydı bunların hiçbiri olmazdı demiş. İşçi de haklı bulunmuş.
Bu sefer yargılamak için bilezikli kadını getirmişler. Kadın da "Kuyumcu o bileziği vitrine koymuştu, ben de ordan geçerken gördüm ve aldım. O vitrine koymasaydı bunlar olmazdı" demiş. Kadın da haklı bulunup serbest bırakılmış, onun yerine Kuyumcu getirilmiş.
Kuyumcu da kendini savunmuş: "Filanca adam bileziği getirip bana sattı, o getirip satmasaydı bunlar olmazdı" demiş. Kuyumcu da haklı bulunmuş ve kuyumcuya bileziği satan adam getirilmiş.
Adam kendini savunacak bir şey bulamamış, "bilezik bana annemden kaldı, annem ölünce onu satmak istedim, bu adamın ayağının kırılmasına sebep olacağını bilmiyordum" demiş. Böylece suçun intikal edeceği başka biri kalmayınca adam suçlu bulunmuş ve idamına karar verilmiş.
Mahkumun boynuna ipi geçirmişler fakat boynu ve ensesi çok kalın olduğundan her asma girişiminde ipten düşüyormuş. Kralın canı sıkılmış:
"Yahu iki saattir burada bir adam idam edemediniz, bu olmuyorsa başkasını getirin" demiş. Savcı boynu idam edilmek için daha uygun birini bulmak üzere izleyicilere yönelmiş gözü bizim Çırak'a takılmış. "Hey sen gel bakayım buraya, senin boynun uzun o yüzden seni asacağız" demiş. Usta hemen öne atılmış: "Efendim ben her işten anlayan bir ustayım ve o da benim çırağım, mümkünse başka birini seçemez misiniz" demiş. Savcı bu itirazı da kabul etmiş ve izleyicilerden başka birini seçip onu asmışlar.
Ölümden kıl payı dönen Çırak'a Ustası: "Ben sana tenekesi ve altını aynı olan dengesiz bir ülkede kalınmaz dememiş miydim?" demiş.
0 yorum:
Yorum Gönder