1 Nisan 2025 Salı

Ölünün ardından neden olumsuz konuşuluyor

Ben çok büyük zulüm haksızlık ve düşmanlık yapan kişiler haricinde ölülerin ardından olumsuz konuşulmasını tasvip etmiyorum. Fakat kanımca bir insanın arkasından iyi konuşulmasını da hakketmesi gerekir. Değilse kişi hakkında susmak en iyisidir.

Volkan Konak'ın ölümü üzerine her zaman olduğu gibi yine sosyal medya bölünmüş ve çalkalanmış durumda. Genelde dindar kesimin arkasından onun iyi konuşmadıklarını gördüğümden hemen onu araştırmaya giriştim, twitter'ında paylaştığı twitlere ve yaptığı konuşmalara, paylaşımlara baktım. Volkan'ın laik-dindar çatışmasında açıkça taraf olduğu ve dindar kesime karşı olduğu twitter paylaşımlarından da anlaşılabilir. Ayrıca "ben ölünce beni gömmeyin, beni yakın, küllerimi de Karadenize ve Trabzona serpin" dediği de konuşuluyor. Bunun salt bir bireysel inançsızlığın gereği mi, yoksa toplumun inanç ve değerlerine bir tepki göstergesi mi olduğu tartışma ve yoruma açık.  

Benim bu konudaki genel tespitlerim şöyle:

Türkiye müslümanlarının ve İslamcılarının diğer müslüman toplumlardan daha fazla hoşgörülü olduğunu söyleyebiliriz. Yani dindarlık ile uyuşmayan bir yaşam biçiminiz varsa bu Türkiye müslümanları ve İslamcıları için sorun teşkil etmez. Ama siz dindarlığa ve islamcılığa saldırıyorsanız o başka.

Yakın bir dönemde Müslüm Gürses, Cüneyt Arkın, Ferdi Tayfur, Filiz Akın, Kenan Işık, Ahu Tuğba, Erkin Koray ve hatırlayamadığım yada ismini bilmediğim diğer bazı ünlüler öldü. Ben bunların arkasından kötü bir söz söyleyen bir dindar görmedim. Neden, halbuki bu insanların yaşam biçimleri hiçbir şekilde islam ile uyuşmuyordu. Hatta bunların sadece bireysel yaşamları değil, icra ettikleri sanatları da İslam'a uygun değildi.

Burada kişilerin hayatlarının ve hatta sanatlarının İslam ile uyuşup uyuşmaması değil, İslam ve müslümanlara karşı olumsuz davranışları, sözleri ve tavırları etkili oluyor.

Yanlış hatırlamıyorsam Ahmet Kaya da "öldükten sonra beni yakın" demişti. Fakat bu sözünden dolayı Ahmet Kaya'ya laf söyleyen bir dindar hatırlamıyorum. Ahmet Kaya ömrünün sonlarına doğru Diyarbakırda verdiği bir konferansın ardından söylediği sözler özellikle milliyetçi tayfa tarafından hedef alınmasına sebep olmuştu.

Kemal Sunal'ın politik duruşu bellidir ve muhafazakar karşıtı sol çizgisi oldukça belirgindir. Filmlerinin çoğu Aziz Nesin'in kitaplarından uyarlanmıştır. Ama hepimiz filmlerini izledik sevdik, üzerimize alınmadık. Aynı şey İlyas Salman için de geçerli idi. Banker Bilo'nun burjuva ve muhazakar karşıtı rolleri bir dindarı hiçbir zaman rahatsız etmedi. Ama son zamanlarda İlyas Salman sosyal medya aracılığı ile dindar kesimi hedef alan açık mesajlar veriyor ve bu polemiğin ve çatışmanın bir parçası oluyor. Bu durumda hedef aldığı kesimlerce onun sanatına saygı gösterilmeyeceği açıktır.

Aslında anlatmak istediğim şudur:

Sanat yaratıcılığın ve hayal gücün ifade biçimi olarak tanımlanır. Eğer bu tanımı daha da daraltırsak "sanatın bir ifade biçimi olduğunu" söylememiz gerekir. Sanatçılar kendi mesajlarını, umutlarını hayallerini düşüncelerini korkularını ve ümitlerini sanatsal yaratıcılık yoluyla aktarırlar. Bu yönüyle sanat toplumsal değişimin başlatıcısı ve temel bir dinamiği olduğu kabul edilir. Dolayısı ile bir sanatçının sanat yoluyla verdiği mesajlar hedef kitlenin inancına aykırı olsa da tolere edilebilir. Fakat sanatçı bizzat sanatı yerine kendisi bir özne olarak kamplaştırıcı faaliyette bulunduğunda aynı tolerasyon gösterilmez.

İyi sanatçılar hangi düşünceden olurlarsa olsunlar düşüncelerini icra ettikleri sanatlarında verirler. Kötü sanatçılar ise düşüncelerini Twitter'dan dile getirir ve kamplaştırıcı bir dil kullanırlar. Elbette böyle devam ettiği sürece sataştığı kesimler onların sanatına ve kişiliğine da saygı göstermeyecektir.

Paylaş:

0 yorum:

Yorum Gönder

Blog Arşivi

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *